| Anlatı | Seçme Şiirleri | Tiyatro | Spor | Çeviriler | Albüm | Çeşitli | Günce | Anı | Deneme | Konularına göre derlenen denemeler | Yaşamöyküsü | Mektup derlemeleri | Yaşamı, sanatı, yapıtları dizisi | Antoloji |

Anlatı / BİR AYRILIŞIN ÖYKÜSÜ

BİR AYRILIŞIN ÖYKÜSÜ

Bu kitabı satın al

BİR AYRILIŞIN ÖYKÜSÜ

WJSMC7AD5B3LSUXDZ0ZV, Adam Yayınları, 1998
Kitaptan bir öykü :

BEN ONU ÇOK SEVMİŞTİM

   Emine Abla mutfağın aralığına koyduğu maltızda patlıcan kızartıyordu. Ufak tefek tıkız bir kadın, kapkara kaşlı, yumuk gözlü, çirkin... Yemeği geciktirmiş olmanın telaşı içindeydi. Elinde maşa patlıcanları çeviriyor, ateşi yelliyor, bir yandan da yüzünün terini kollarına siliyordu.
   Derin bir soluk aldı, aralığın kapısına dayanmış kendisini izleyen Şefika’ya baktı. Çocukluktan yeni çıkmakta olan cana yakın, eli yüzü düzgün, esmer, sıska bir kız.
   Komşusu Hafize’nin ortanca kızı olan Şefika’yla çok kafa dengiydiler. Bir kaptırdılar mı, saatlerce konuşur, abla kardeş gibi her şeylerini birbirlerine anlatırlardı.
   “Yapılacak bir şey varsa, söyle ben yapayım, sen çok yoruldun, Emine Abla,” dedi kız.
   “Yok, her şeyim hazır. Eline iki patlıcan almış, son dakikada geldi şunları kızartıver diye, ondan geciktim... Maltızı canlandıracaksın, patlıcanları dileceksin... Kolay geliyor herife : Şunları kızartıver! Haydi çabuk! Yanında oğlanı, kafayı çekecek...”
   Şefika güldü...
   “Yok, gülme!.. Her akşam böyle... Elinde bir şeyle gelir...”
   “Güldüğüm ona değil,” dedi Şefika.
   “Ne zaman geleceği de bilinmez... Salatası, mezeleri yapılacak, kamyonun sesi duyuldu mu, sofra hazır olacak... Ayrıca ne getirirse o da bir çırpıda yapılacak... Öyle maltızı büsbütün söndürmek yok...”
   “Yanında oğlanı diyorsun da, ben ona gülüyorum.”
   “Muaviniymiş... Karşısında kafayı çekip ağzına veriyor bir bir lokmalarını... Koca herif, utanmadan... Görsen, kahkahalarla gülersin...”
   “Güzel çocuk da...” dedi Şefika.
   “Gönlün mü kaydı yoksa, kız!”
   “Allah göstermesin, iğrenirim ben ondan...”
   Emine Abla bir durup düşündü...
   “Benim talihim bu anlaşılan,” dedi. “İlk kocam Memedaki de böyleydi. Evimizden hiç çıkmayan bir Vasili’si vardı. Yakışıklı, güzel, aslan gibi bir çocuk. Bu yanında hiç kalır. Bu da güzel, ama o başkaydı. Ben onu çok sevmiştim. O da severdi beni. Bir daha da onun kadar sevdiğim biri olmadı...”
   “Rum muydu kocan, abla?”
   “Memedaki mi? Yok, Rum mahallesinde oturuyorduk. Herkes Memedaki diyordu. Vasili Rumdu. Balıkçıydı ikisi de. Her gün birlikte balığa çıkarlardı. Tekne Memedaki’nin... Tuttukları balık ortaktı...”    “Kocan anlamıyor muydu, Vasili’yle işi pişirdiğinizi? Evimizden hiç çıkmazdı diyorsun...”
   Emine Abla son patlıcanları da tavada çevirdi.
   “Anlardı, anlamaz olur mu! Üçümüz bir yatakta yatardık. Ama yaşlıydı Memedaki. İçince sızardı. Beni ona öylesine verdiler. Köşkte başıma gelenler öğrenilince, hanımım kusurlu mal alacak birini aratmış, Memedaki’yi bulmuşlar. Çeyizimi yaptılar. Para filan da verip adama biraz yardım ettiler. Sıkıştı mı giderdi hanımıma Memedaki, damadı gibi...”
   “Sen gitmez miydin?”
   “Ben başka, ben her zaman giderdim. Benim baba ocağım orası. Kocalarımdan ayrılınca da ben doğru köşke giderdim, hanımımın yanına... Amca da ölmüştü...”
   “Amca hangisi?”
   “Anlattım ya sana, kız! Odasında yattığım, bekâr amca, küçükken Antep’ten getirildiğimde beni evlat edinen... ‘Git, yatağımı ısıt,’ derdi bana. Herkes de sanıyor ki sonra kendi yatağıma geçiyorum...”    Şefika gene güldü.
   “Bakıyorum başladın kıkır kıkıra... Ben heriflerin koynuna
girip çıktıkça senin hoşuna gidiyor...”
   “Kaç kocan oldu, Emine Abla?”
   “Belediye nikâhlı dört bununla... Ama nikâhsız çok... Evinin işini gördürmek, çoluğuna çocuğuna baktırmak için alır seni, koynuna da girersin, bugün yarın diye atlatır, nikâhlamaz. Bana vızgelir, nikâhlamasın daha iyi, sonra herif su koyverince bir de ayrılmak için uğraşması var. Kafam kızdı mı hiç bakmam ayrılırım. Öyle ev işinden filan kaçmam da, beni çalıştırıp paramı yemeye kalkanlarla bir dakika oturmam...”
   “Memedaki’den niye ayrılmıştın, abla?..”
   “Önce üçümüz iyiydik. Görmezlikten geliyordu. Sonra Vasili evlendi, güzel bir kız aldı, bizim evden çekti ayağını. Deliye döndü benim herif. Biz arada gene gizli gizli buluşuyorduk Vasili’yle. Ne de olsa ilk aşkım, o da vazgeçemiyordu benden. Karısı bebek gibi, ama işte öyle... Senin yerini kimse dolduramaz, derdi. Sonra Memedaki durumu öğrenince deliye döndü, öldüresiye dövdü beni. Daha önce aldırmıyordu, ama o zaman başkaymış. Üç gün yataktan çıkamadım. İyileşir iyileşmez kaçtım geldim köşke. Bir süre bırakmadı arkamı, çok da yalvardı. Ama bütün vücudum çürük içindeydi, şaşırıp kaldı hanımım, hemen bir avukat tutup ayırdı beni.”
   “Sonra?”
   “Sonrası çok... Doğru dürüst bir adam bulamadım bir türlü... Evlendim ayrıldım, evlendim ayrıldım...”
   “Hiç çocuğun olmadı mı, abla, o kadar kocadan?..”
   “Adamlarda bir kusur yok... Benim çocuğum olmuyor... Allahtan... Çoğunun eski karılarından çocukları vardı... Zaten beğendiklerinden değil, çocuklarına baktırmak için alıyorlardı beni... Bir kadın tutsa, dünyanın parası...”
   Şefika'ya şöyle bir bakıp göz kırptı.
   “Kısır karı, daha kullanışlıdır, derdi Memedaki.”
   Şefika gene güldü...
   “Kıkır kıkır,” dedi Emine Abla. Kızın gülmesinden hoşlandığı anlaşılıyordu. Patlıcanları tavadan çıkarıp tabağa koydu. İki de biber kızartmıştı yanlarına.
   Mutfak bahçenin arka duvarına dayalı uydurma bir yapıydı. Yanında yarı depo, yarı atölye olarak kullandıkları küçük bir oda daha vardı. Önüne kamyonun eski lastikleri yığılmıştı.
   Şefika durduğu yerden öndeki gecekondu evin arka kapısını görüyordu. Birden doğrulup,
   “Abla, muavin geliyor, ben gidiyorum,” dedi.
   “Güle güle, kız, kaç bakalım...”
   Şefika lastiklerin çevresinden dolanarak telin aralığından yandaki bahçenin karanlığında yok oldu.

Devamı