Kitaptan bir öykü :
BEN ONU ÇOK SEVMİŞTİM
Emine Abla mutfağın aralığına koyduğu maltızda patlıcan
kızartıyordu. Ufak tefek tıkız bir kadın, kapkara kaşlı, yumuk gözlü,
çirkin... Yemeği geciktirmiş olmanın telaşı içindeydi. Elinde
maşa patlıcanları çeviriyor, ateşi yelliyor, bir yandan da yüzünün
terini kollarına siliyordu.
Derin bir soluk aldı, aralığın kapısına dayanmış kendisini izleyen
Şefika’ya baktı. Çocukluktan yeni çıkmakta olan cana yakın,
eli yüzü düzgün, esmer, sıska bir kız.
Komşusu Hafize’nin ortanca kızı olan Şefika’yla çok kafa dengiydiler.
Bir kaptırdılar mı, saatlerce konuşur, abla kardeş gibi
her şeylerini birbirlerine anlatırlardı.
“Yapılacak bir şey varsa, söyle ben yapayım, sen çok yoruldun,
Emine Abla,” dedi kız.
“Yok, her şeyim hazır. Eline iki patlıcan almış, son dakikada
geldi şunları kızartıver diye, ondan geciktim... Maltızı canlandıracaksın,
patlıcanları dileceksin... Kolay geliyor herife : Şunları kızartıver!
Haydi çabuk! Yanında oğlanı, kafayı çekecek...”
Şefika güldü...
“Yok, gülme!.. Her akşam böyle... Elinde bir şeyle gelir...”
“Güldüğüm ona değil,” dedi Şefika.
“Ne zaman geleceği de bilinmez... Salatası, mezeleri yapılacak,
kamyonun sesi duyuldu mu, sofra hazır olacak... Ayrıca ne
getirirse o da bir çırpıda yapılacak... Öyle maltızı büsbütün söndürmek yok...”
“Yanında oğlanı diyorsun da, ben ona gülüyorum.”
“Muaviniymiş... Karşısında kafayı çekip ağzına veriyor bir bir
lokmalarını... Koca herif, utanmadan... Görsen, kahkahalarla gülersin...”
“Güzel çocuk da...” dedi Şefika.
“Gönlün mü kaydı yoksa, kız!”
“Allah göstermesin, iğrenirim ben ondan...”
Emine Abla bir durup düşündü...
“Benim talihim bu anlaşılan,” dedi. “İlk kocam Memedaki
de böyleydi. Evimizden hiç çıkmayan bir Vasili’si vardı. Yakışıklı,
güzel, aslan gibi bir çocuk. Bu yanında hiç kalır. Bu da güzel,
ama o başkaydı. Ben onu çok sevmiştim. O da severdi beni. Bir
daha da onun kadar sevdiğim biri olmadı...”
“Rum muydu kocan, abla?”
“Memedaki mi? Yok, Rum mahallesinde oturuyorduk. Herkes
Memedaki diyordu. Vasili Rumdu. Balıkçıydı ikisi de. Her gün
birlikte balığa çıkarlardı. Tekne Memedaki’nin... Tuttukları balık ortaktı...”
“Kocan anlamıyor muydu, Vasili’yle işi pişirdiğinizi? Evimizden
hiç çıkmazdı diyorsun...”
Emine Abla son patlıcanları da tavada çevirdi.
“Anlardı, anlamaz olur mu! Üçümüz bir yatakta yatardık. Ama
yaşlıydı Memedaki. İçince sızardı. Beni ona öylesine verdiler.
Köşkte başıma gelenler öğrenilince, hanımım kusurlu mal alacak
birini aratmış, Memedaki’yi bulmuşlar. Çeyizimi yaptılar. Para filan
da verip adama biraz yardım ettiler. Sıkıştı mı giderdi hanımıma
Memedaki, damadı gibi...”
“Sen gitmez miydin?”
“Ben başka, ben her zaman giderdim. Benim baba ocağım
orası. Kocalarımdan ayrılınca da ben doğru köşke giderdim,
hanımımın yanına... Amca da ölmüştü...”
“Amca hangisi?”
“Anlattım ya sana, kız! Odasında yattığım, bekâr amca, küçükken
Antep’ten getirildiğimde beni evlat edinen... ‘Git, yatağımı ısıt,’
derdi bana. Herkes de sanıyor ki sonra kendi yatağıma geçiyorum...”
Şefika gene güldü.
“Bakıyorum başladın kıkır kıkıra... Ben heriflerin koynuna
girip çıktıkça senin hoşuna gidiyor...”
“Kaç kocan oldu, Emine Abla?”
“Belediye nikâhlı dört bununla... Ama nikâhsız çok... Evinin
işini gördürmek, çoluğuna çocuğuna baktırmak için alır seni,
koynuna da girersin, bugün yarın diye atlatır, nikâhlamaz. Bana
vızgelir, nikâhlamasın daha iyi, sonra herif su koyverince bir de
ayrılmak için uğraşması var. Kafam kızdı mı hiç bakmam ayrılırım.
Öyle ev işinden filan kaçmam da, beni çalıştırıp paramı yemeye kalkanlarla bir dakika oturmam...”
“Memedaki’den niye ayrılmıştın, abla?..”
“Önce üçümüz iyiydik. Görmezlikten geliyordu. Sonra Vasili
evlendi, güzel bir kız aldı, bizim evden çekti ayağını. Deliye
döndü benim herif. Biz arada gene gizli gizli buluşuyorduk Vasili’yle.
Ne de olsa ilk aşkım, o da vazgeçemiyordu benden. Karısı
bebek gibi, ama işte öyle... Senin yerini kimse dolduramaz, derdi.
Sonra Memedaki durumu öğrenince deliye döndü, öldüresiye dövdü beni.
Daha önce aldırmıyordu, ama o zaman başkaymış. Üç gün
yataktan çıkamadım. İyileşir iyileşmez kaçtım geldim köşke.
Bir süre bırakmadı arkamı, çok da yalvardı. Ama bütün vücudum
çürük içindeydi, şaşırıp kaldı hanımım, hemen bir avukat tutup ayırdı beni.”
“Sonra?”
“Sonrası çok... Doğru dürüst bir adam bulamadım bir türlü...
Evlendim ayrıldım, evlendim ayrıldım...”
“Hiç çocuğun olmadı mı, abla, o kadar kocadan?..”
“Adamlarda bir kusur yok... Benim çocuğum olmuyor...
Allahtan... Çoğunun eski karılarından çocukları vardı... Zaten
beğendiklerinden değil, çocuklarına baktırmak için alıyorlardı beni...
Bir kadın tutsa, dünyanın parası...”
Şefika'ya şöyle bir bakıp göz kırptı.
“Kısır karı, daha kullanışlıdır, derdi Memedaki.”
Şefika gene güldü...
“Kıkır kıkır,” dedi Emine Abla. Kızın gülmesinden hoşlandığı
anlaşılıyordu. Patlıcanları tavadan çıkarıp tabağa koydu. İki de
biber kızartmıştı yanlarına.
Mutfak bahçenin arka duvarına dayalı uydurma bir yapıydı.
Yanında yarı depo, yarı atölye olarak kullandıkları küçük bir oda
daha vardı. Önüne kamyonun eski lastikleri yığılmıştı.
Şefika durduğu yerden öndeki gecekondu evin arka kapısını
görüyordu. Birden doğrulup,
“Abla, muavin geliyor, ben gidiyorum,” dedi.
“Güle güle, kız, kaç bakalım...”
Şefika lastiklerin çevresinden dolanarak telin aralığından
yandaki bahçenin karanlığında yok oldu.