Sanki iflas etmiş de dükkânını kapatmak zorunda kalmıştı halam. Öyle gelirdi bana...
Halam dediğim babamın halası, dedemin ablası...
Yaşlı, şişman kadının her gün akşam yemeğine doğru Ahmet Ağanın arkasına takılıp oflaya poflaya bize gelişini gördüğümde içim bir tuhaf olurdu...
Vedat Eniştenin ölümünden sonra birkaç yıl her şey eskisi gibi sürmüştü. Gene köşkte klasik müzikçi dostlar toplanmış, önlerine notaları açıp keman, piyano, flüt çalmışlardı.
Bir ara her güne çıkmıştı bu toplantılar. Lied söyleyen beş konservatuvar öğrencisinin öğretmenleriyle birlikte konuk edildikleri bile olmuştu.
Sonra çaylar, kahvaltılıklar, kekler derken, gider hesapları çok kabarınca, halam ister istemez toparlanmak gereğini duymuştu. Ama anlaşılan başka sorunlar da vardı, yalnız onun toparlanması yeterli değildi.
Ablası aldığı üç aylıklarla bakkala, kasaba borçlarını bile ödeyemez duruma düşünce, hesaplarını dedem denetlemeye başlamış, çok geciken bazı borçlarını ödeyip kapatarak ona yardımcı olmuş, sonra kendisi de zorlanınca, işe kökten bir çözüm bulmaya karar vermişti.
"Abla, sen bu köşkü kapatıp bir süre bizimle oturmalısın!"
Dedemin yaptığı hesaba göre, halamın köşkünün giderleri, nerdeyse bizim köşkün giderlerine yakındı.
Biz beş kişiydik, kalabalıktık, halam ise tek kişiydi...
"Nasıl olur!"
"Önce çevrendeki bu yiyicileri, hırsızları dağıtmalıyız..."
"Emiş, kediler, köpekler ne olacak?"
"Hepsinin çaresi bulunur, sen karışma..."
Dedemden sürekli para istemek zorunda kalmasa, borcu ödeyemeyeceği kadar yükselmese, halam hiçbir şeyin değişmesine izin vermezdi. Çevresindeki yiyicileri, hırsızları, öyle olduklarını bile bile sonuna kadar korurdu.
"Her gün taze yemek pişiyor, bir gün pişeni ertesi gün yemiyoruz... Adam kalanı atacağına, gurbet elde kendisini görmeye gelen hemşerilerine yediriyor... Kilerin anahtarı zaten Emiş'te, aşçı ona sormadan hiçbir şey alamaz..."
"Peki, öyleyse nereye gidiyor bunca yiyecek? Kilerin dolmasıyla boşalması bir oluyor..."
Halam da biliyordu işin içyüzünü...
"Hanımcığım, aşçı pirinç, patates, yağ, salça istedi, veriverdim. Ahmet Ağayı da kasaba gönderdim defterle, et alıp gelecek. Bonfile diyordun. Adamlara da pilavla birer parça et veririz."
Adamlar dediği Aşçı Mustafa, Bahçıvan Ahmet Ağa, kendisi, bir de kızı Seher'di. Ama o kadarla kalmazlardı.