Yaşam Öyküsü

   İki okulun eğitim düzeyleri arasındaki ayrım çok açıktı. Derslerde de bir hayli geride kalınmıştı. Yeni bir konu işleneceği zaman, öğretmeni, Mehmet’e, “Haydi, kalk anlat bakalım,” diyordu. Mehmet de kalkıp, büyük bir mutluluk içinde, başlıyordu önceki okulunda öğrendiklerini anlatmaya.
   Piraye çocuklarının mutlaka bir yabancı dil öğrenmelerini isterdi. Mehmet Ali Paşa da istiyordu bunu. Ama biri İngilizce, öbürü Fransızca diye tutturmuşlardı. Dedelerine kalsa Mehmet’i Sen Jozef’e verecek, Suzan’a evde özel Fransızca dersi aldıracaktı. Anneleri ise Mehmet’in Robert Kolej’e, Suzan’ın Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’ne gönderilmesinden yanaydı.
   Sonunda Piraye’nin dediği oldu. Bütün aile bir araya gelip okul taksitlerini denkleştirdiler. Önceleri biraz uzak durduysa da bir süre sonra Mehmet Ali Paşa gene baş destekçi durumuna geçmekte gecikmedi.
   Gerekli işlemleri yaptırmak için Robert Kolej’e gittiği gün, Nâzım Hikmet’in sırada beklemekte olduğunu öğrenen Türk müdür Hüseyin Pektaş, şairi odasına çağırtıp yakınlık göstererek ağırlamış, kendisinden iki çocuk için tek çocuk parası alacaklarını, bunu da üç taksite böleceklerini bildirmişti.
   1937-1938 öğrenim döneminde Mehmet ile Suzan, Nişantaşı’ndaki Selçuk Apartmanı’nda, annelerinin yanında oturuyorlardı. Biri Robert Kolej’de Hazırlık I’e, öbürü Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nde Hazırlık II’ye gidiyordu.
   17 Ocak 1938 gecesi, Nâzım Hikmet, konuğu olduğu halasının oğlu Celâlettin Ezine’nin evinden polislerce alınarak Ankara’ya götürüldü. Harp Okulu Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nde hızla yargılanarak, kanıtlanmış hiçbir suçu yokken, 29 Mart 1938 salı günü saat 10’da 15 yıl cezaya çarptırıldı. 28 Mayıs 1938’de ise Askeri Yargıtay bu cezayı onayladı.
   Bir yıl önce, 21 Haziran 1937’de aklanmayla sona eren bir gizli örgüt kurma davası ise Yargıtayca bozulmuştu. İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden görülecek olan davada hazır bulunması için, Ankara Cezaevi’nden alınarak İstanbul’da Sultan-ahmet Tutukevi’ne getirildi.
   1938 Haziran ayı sonuna doğru ise Donanma Komutanlığı’ndan gelen görevliler Nâzım Hikmet’i Sultanahmet Tutukevi’nden alıp kelepçeli olarak Köprü Kadıköy iskelesinden bir motorla Adalar açığında bekleyen Erkin gemisine götürdüler. Önce bir ayakyoluna, sonra sintine ambarına kapatıldı.
   Donanma Askeri Mahkemesi’ndeki yargılama Erkin gemisinde 10 Ağustos 1938 günü başlayıp 29 Ağustos 1938 günü son buldu. Nâzım Hikmet ’e “donanmanın inhilal [dağılma] ve ihtilale maruz kalmasına” yol açmak istediği için 20 yıl daha ceza verildi. İki ceza birleştirilip yasaya göre gerekli kesintiler yapılınca 35 yıldan 28 yıl 4 aya indi.
   31 Ağustos 1938 günü Sultanahmet Tutukevi’ne geri getirilen şairin bu akla durgunluk veren cezası, 29 Aralık 1938’de Askeri Yargıtay’dan gelen onayla kesinleşti.
   Böylece Piraye ile Mehmet’in Nâzım’la aynı çatı altında yaşadıkları mutlu günler de sona ermiş oluyordu. 1932’den 1938’e, topu topu altı yıl...

   Yargıtay Nâzım’ın Harp Okulu Komutanlığı davasında aldığı 15 yıllık cezayı onaylayınca, Piraye Nişantaşı’ndaki evini dağıtıp Mehmet’i dedesine göndermiş, kendisi de Mithat Paşa köşkünden daha küçük bir köşke taşınmış olan annesi ile ablasının yanına, Şerafet Sokak No.18’e gitmişti.
   Mehmet artık yaz kış dedesinin yanındaydı. Ortaokulu Fenerbahçe Stadı’nın bitişiğindeki karşılıklı iki taş yapıda, o günlerin Kadıköy 1.Orta’sında okudu. En başarılı dersleri matematik ile Türkçeydi. Altıncı sınıftaki öğretmeni şair Halide Nusret Zorlutuna’yı çok sevdi, yediyle sekizde ise Niyazi Bey adında son derece saygın, nitelikli bir Türkçe öğretmeni oldu. Matematikteki başarısı ise bu dersi kolay kavramasındandı. Bir de Kolej’den geldiği için doğal olarak İngilizcesi çok başarılıydı. Ortaokulda onu en zorlayan ders ise müzikti. Ağırbaşlı, yüzü gülmez bir insan olan Hulusi Öktem dersinin ciddiye alınmasını isteyen bir öğretmendi. Piyanonun başına geçip bir melodi çalar, bunu öğrencilerin önlerindeki nota defterlerine yazmalarını isterdi. Başarılı olamayanlar hiç kimsenin kendilerini kurtaramayacağını çok iyi bilirlerdi.
   Fenerbahçe Stadı ise Kadıköy 1.Orta’da geçirdiği üç yıl süresince Mehmet’in ikinci okuluydu. Burada bütün hafta boyunca futbol antrenmanları yapıldığı gibi, atletler de çalışırlardı. Spora meraklı öğrenciler, yalnız ünlü sporcuları değil, yeni yetişenleri de tanırlardı. Mehmet’in spora düşkünlüğü, özellikle futbol sevgisi bu yıllarda başladı.
   Ortaokul bitince, Piraye yeniden dil konusunu gündeme getirdi. Üstüne gidilmezse daha önce öğrenilenlerin de unutulacağını söylüyordu. Böylece Mehmet’e bir kez daha Robert Kolej yolu göründü.


1 - 2 - 3 - 4 - 5 - 6 - 7 - 8 - 9 - 10- 11