Yaşam Öyküsü

   Piraye’nin Altunizade köşkünde oturan Saime Teyzesinin oğlu Tuna her gün Üsküdar’a inip vapurla Bebek ya da Rumelihisarı’na gidiyor, oradan yürüyerek Kolej’in bulunduğu tepeye tırmanıyordu. Mehmet de okul dönemi boyunca Altunizade köşkünde kalıp onunla birlikte gidip gelebilirdi. İş taksitleri denkleştirebilmekteydi.
   Birinci taksidi Fahamet’in kocası Vedat Başar, ikinci taksidi Mehmet Ali Paşa üstlendi. Böylece Mehmet 1941-1942 öğrenim dönemini Robert Kolej’de Hazırlık III’te İngilizce öğrenerek geçirdi.
   Dil derslerinin ortalamasında 100 üzerinden 75’i tutturabilse Özel Hazırlık denilen ikinci yılı atlayarak doğrudan
Lise I’e geçecekti. Bunu başaramadı, 72 ya da 73’te takıldı, ayrıca matematikten de bütünlemeye kaldı. Bu durumda bir yıl Özel Hazırlık, dört yıl da lise olmak üzere, daha beş yıl okul dönemlerini Altunizade köşkünde geçirmesi gerekiyordu. Oysa Tuna iki yıl sonra Kolej’i bitirecekti.
   Mehmet yakınlarını böyle uzun bir süre sıkıntıya sokmaktansa, Erenköy’deki pek çok arkadaşının okuduğu Haydarpaşa Lisesi’ne giderek üç yılda mezun olmayı daha akla yakın buldu. Dedesi zaten onu haftada bir görmekten, istediği gibi besleyememekten yakınıyordu, bu karara bayağı sevindi. Piraye de bir şey diyemedi, dil öğrenmek için yaşıtlarından iki yıl geride kalan Mehmet’in iki yıl daha yitirmek istememesine karşı çıkamadı. Ayrıca Altunizade’de çok başıboş kalıyor, Kolej’de öğlene kadar olan derslerin ardından soluğu Beyoğlu sinemalarında alıyordu. Erenköy’de ister istemez göz önünde olacaktı.
   Haydarpaşa Lisesi’nde en büyük sorun sınıfların kalabalıklığıydı. Mehmet ilk iki yıl seksen kişilik sınıflarda okudu, ama ön sıralarda oturup ders dinleyerek, fazla çalışmadan iyi bir öğrenci olarak tanınmayı başardı. Fen-B ise, öğrencilerin çoğu matematikten korkup edebiyatı seçtikleri için otuz kişiydi. İşin en hoş yanı ise bu sınıfa edebiyat öğretmeni olarak Vasfi Mahir Kocatürk’ün verilmiş olmasıydı.
   Otuz kişilik bir sınıfta ünlü Talha hocadan matematik, Yedi Meşaleci bir şairden edebiyat dersi almak, hele bu iş fazla zorlanmadan, başarıyla, övgülere boğularak yapılabiliyorsa, insana mutluluk veriyordu.
   Mehmet Haydarpaşa Lisesi’nde okuduğu üç yıl boyunca bütün akşamüstlerini Mehmet Ali Paşa köşkünün hemen arkasındaki Hilal Sahası’nda futbol oynayarak geçirdi.
   Yaz tatillerinde ise, bahçeye toplanan yerli ya da yazlıkçı arkadaşlarıyla, tam anlamıyla azıyorlardı. Futbolun yanı sıra, bol bol bisiklete biniyor, masa tenisi, voleybol, satranç, briç oynuyor, atletizm yapıyor, sabahları Caddebostan’a, Suadiye’ye yüzmeye, kürek çekmeye, akşamları kızlarla dans etmeye gidiyorlardı.
   Böylesine bir hareketlilik içinde dedesinin besleme taktikleri bile artık onu şişmanlatamaz olmuştu.
   Annesi ise o daha dokuzuncu sınıftayken, 1942 yılı sonlarına doğru, Fahamet’le aralarında geçen bir tartışma sonucu Erenköy’den ayrılmış, Altunizade köşküne, Saime Teyzesinin yanına gitmişti. Uzak kaldığı, her gün konuşma olanağı bulamadığı oğlunun spordan başka bir şey düşünmemesine çok üzülüyor, ne zaman bir araya gelseler kitap okuması, şiir ya da öykü yazması, Nâzım’la mektuplaşması için ona bayağı baskı yapıyordu. Bu baskının etkisiyle Mehmet, Nâzım’la mektuplaşmaya, Zola, Balzac, Dostoyevski, Gorki gibi yazarları okumaya, kendi de iyi kötü bir şeyler yazmaya başladı. Ama önde gelen ilgi konusu gene futboldu. Oynamanın ötesinde artık her hafta maçlara da gidiyordu.
   1945 yılında, okulun sona ermesine az kalmışken, ilk gün Karagümrük Stadı’nda, ertesi gün de Fenerbahçe Stadı’nda izlemeye gittiği maçlarda, üst üste iki gün iyice üşüyerek yatağa düştü. Ateşi uzun bir süre 37’nin altına inmeyince, ilgilenen doktor rontgeninin çekilmesine gerek duydu.
   Sonunda verem tanısı konarak pneumothorax sağaltımına başlandı. Bu sağaltımda plevra zarının arasına hava verilip ciğer bir süre için söndürülüyordu.
   Okula gitmesi olanaksızdı. Yapılan hesaba göre üç gün için devamsızlıktan kalacak, iyileştikten sonra son sınıfı yeniden okuması gerekecekti. Oysa, devamsızlıktan kalmasa, istediği zaman sınavlara girebilirdi. Bu tatsız durum Öğretmenler Kurulu’nda görüşülüp devamsızlığından üç gün silinerek çözümlendi.
   Mehmet, bir yıllık bir sağaltım döneminden sonra, 1946 haziranı ile eylülünde hem sözlü lise bitirme sınavlarını, hem de yazılı Olgunluk sınavlarını vererek “Fen, iyi-iyi” ortalamasıyla Haydarpaşa Lisesi’nden mezun oldu.

   Bu ortalamayla Yüksek Mühendis Mektebi’nin Mimarlık Bölümü’ne girilebiliyordu. Çocukluğundan beri özlemi yazarlık da eden bir mimar olmaktı. Ama doktor buna izin vermedi. Edebiyat Fakültesi’ne gitmesini, devam zorunluluğu olmayan bir bölümü seçmesini istedi.
   1946-1947 öğrenim döneminde, fazla zorlanmamak için girdiği İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nün öğretmenleri ise, bu tür “hafife alınma”lara karşı içten içe duydukları bir öfkeyle öğrencilerine bayağı yükleniyorlardı. Mehmet dört yıllık bölümü ancak beş yılda, 1951’de bitirebildi.

1 - 2 - 3 - 4 - 5 - 6 - 7 - 8 - 9 - 10- 11